27 Ekim 2013 Pazar

Mesele, sevmeyi bilmemekte, bilememekte.

Mesele sevip karşılık bulamamak değil aslında.
Mesele, sevmeyi bilmemekte, bilememekte.
Çocukluğu sevmenin veya sevilmemenin karşılığı bir şeyi yapmak yahut yapmamakla koşullanmış biri, sevmeyi nasıl hakkıyla bilebilir ki?
Hep bir beklenti içinde ve karşısındaki insanı da aynı ruh halinde zanneder ve onu gerçekten bütün kalbiyle, beklentisiz ve koşulsuz seven biriyle karşılaştığında onu anlaması mümkün değildir.
Dolayısıyla o sevginin hakkını da veremez.
Anlamaz.
Kıymet bilmez.
Gün olur da bunun sıkıntısını içinde hissettiğinde ve düşünmeye başladığında acı gerçekle karşılaşır.
Sevmeyi nasıl bilecektir.
Kitaplar okur.
Herkes bir şeyler söylüyordur.
Ama sadece söylüyordur.
Pencerenden dışarı baktığında gerçek bir adım ötesinde duruyordur ve tüm çıplaklığıyla görüyordur ama arada cam vardır.
O pencereyi nasıl açacağını ve o camı aradan nasıl çıkaracağını bilemez.
Sevmek ister.
Gerçekten çok ister.
Onu sevenler kadar sevmek ister.
Asıl da onu sevenleri, kendisini sevdikleri kadar sevmek ister.
Sevmeyi bil(e)memenin acısı yüreğini paramparça eder.
Belki der, sevmeyi bilememektir benim de cezam.
Böyle ödüyorum benim bile hatırlamadığım bir hesabı.
Sevip karşılık bulamamak değildir acı olan,
Sevmeyi bilmemektir…

Anlar.
                                           Ömer TAMDOĞAN 

Aforizmalarım – Kısa Cümlelerin Uzun Yankıları - I "Hareketsiz duran her şey çürür, kokuşur.  Cevapların harap ülkesinde anlam, ne kada...