Mesele sevip karşılık
bulamamak değil aslında.
Mesele, sevmeyi bilmemekte,
bilememekte.
Çocukluğu sevmenin veya
sevilmemenin karşılığı bir şeyi yapmak yahut yapmamakla koşullanmış biri,
sevmeyi nasıl hakkıyla bilebilir ki?
Hep bir beklenti içinde ve
karşısındaki insanı da aynı ruh halinde zanneder ve onu gerçekten bütün
kalbiyle, beklentisiz ve koşulsuz seven biriyle karşılaştığında onu anlaması
mümkün değildir.
Dolayısıyla o sevginin
hakkını da veremez.
Anlamaz.
Kıymet bilmez.
Gün olur da bunun sıkıntısını
içinde hissettiğinde ve düşünmeye başladığında acı gerçekle karşılaşır.
Sevmeyi nasıl bilecektir.
Kitaplar okur.
Herkes bir şeyler
söylüyordur.
Ama sadece söylüyordur.
Pencerenden dışarı baktığında
gerçek bir adım ötesinde duruyordur ve tüm çıplaklığıyla görüyordur ama arada
cam vardır.
O pencereyi nasıl açacağını
ve o camı aradan nasıl çıkaracağını bilemez.
Sevmek ister.
Gerçekten çok ister.
Onu sevenler kadar sevmek
ister.
Asıl da onu sevenleri,
kendisini sevdikleri kadar sevmek ister.
Sevmeyi bil(e)memenin acısı
yüreğini paramparça eder.
Belki der, sevmeyi
bilememektir benim de cezam.
Böyle ödüyorum benim bile
hatırlamadığım bir hesabı.
Sevip karşılık bulamamak
değildir acı olan,
Sevmeyi bilmemektir…
Anlar.
Ömer TAMDOĞAN