“Eğer kaybettiğimiz şeyin ne olduğunu unutmaya başlarsak,
onu yeniden elde etmek için nasıl mücadele edebiliriz?”
Defalarca okuduğum bir kitaptaki bu cümle, son zamanlarda
bu ülkedeki siyasetin içine düştüğü duruma baktığımdan olsa gerek beni bu sefer
çok fena vurdu. İktidar sahipleri ve kadrosu, bulundukları meclis, muhalefet, medyanın önemli bir kısmı, aydın
geçinen güruh başta olmak üzere bunlara çanak tutan sokaktaki vatandaşa kadar…
Yalanlar havalarda uçuşuyor… İftiralar yüzünden
insanların hayatları karartılıyor… Hırsızlık, yolsuzluk, adam kayırma,
ehliyetsiz insanların kadrolaşması akıl izan sınırlarını zorlayacak hadde
ulaşmış… Ve bu bütün olanlar ayan beyan yapılır ve yaşanır olmuş… Siyasi
arenada muktedir sıfatına haiz kesimin gizli kaydedilmiş ses kayıtlarında
duyduklarımız şimdiye kadar bize öğretilen şeref, haysiyet, onur gibi
kavramları yerle bir etmiş içeriklerle dolu…
Etrafları ve içleri iftiralar, yalanlar,
hırsızlıklar, yolsuzluklarla çevrelenmiş
ve buna rağmen kendileri dışındakileri suçlayan, aşağılamaya çalışan bu güruhun,
meydanlarda kendilerini çılgınca alkışlayan binlerce insanla birlikte çizdiği
tablo neler kaybettiğimizin en acılı görüntüsünü oluşturuyor.
Bir bakın şöyle yaşananlara. Siyasilerin seviyelerine.
Birçoğunun aymazlıklarına… Utanmazlıklarına… Ahlaktan ne kadar yoksun
olduklarına…
Eğer bu durum sizde gerçekten büyük bir rahatsızlık
oluşturmuyorsa, maalesef bu sarmalın içine siz de girmişsiniz demektir.
Şeref, haysiyet, onur gibi kavramlar sizin de hayatınız
da bir yer teşkil etmiyor demektir.
Sadece lafta kalmış kavramlarla hayatınızı
sürdürüyorsunuz ve insan vasıflarından yoksunsunuz demektir.
Hiç eveleyip gevelemenin bir anlamı yok. Mazeretler bulmaya
da çalışmayın. Daha önce de bunlar yapılıyordu sığlığına hele hiç bulaşmayın.
Sizlere sesleniyorum bu ahlaksız, haysiyetsiz, onursuz durumları
kabullenmiş insanlar.
Ya kaybettiklerinizin ne olduğunu hatırlamaya çalışın, ya
da susun…!!!
Ömer TAMDOĞAN