Tanrının Göç Yolculuğu - Fragman I
Nietzsche’nin öldürdüğü Tanrı aslında göç yollarında
Gökyüzündeydi yanından göç ettiğimiz Tanrı.
Elinde asası, emirler yağdırırdı. Severdi bizi, ama kızardı da; O’nu kızdırmaktan çok korkardık.
Öyle ya, sonunda ateşlere atılmak vardı sonsuza kadar.
O konuşur, biz dinlerdik. Dualarımızla isteklerimizi bildirir, beklerdik.
O oldurandı, mucizelerin sahibiydi.
Biz, kendimizi ne kadar değersizleştirirsek O’nu o kadar yücelttiğimizi sanırdık.
Elinde asası, emirler yağdırırdı. Severdi bizi, ama kızardı da; O’nu kızdırmaktan çok korkardık.
Öyle ya, sonunda ateşlere atılmak vardı sonsuza kadar.
O konuşur, biz dinlerdik. Dualarımızla isteklerimizi bildirir, beklerdik.
O oldurandı, mucizelerin sahibiydi.
Biz, kendimizi ne kadar değersizleştirirsek O’nu o kadar yücelttiğimizi sanırdık.
Sonra bazı şeyler değişmeye başladı. Dualar sanki artık kabul olmuyordu.
Şerlerin de hayra vesile olabileceği ihtimali unutuldu.
Madem dua ediliyordu, karşılığı da alınmalıydı; anlaşma böyle değil miydi?
Bazılarımızda değişim birden oldu.
Sevilen, sevildiği ellerle toprağa verildi.
Cennet sandığı yer, bir felaketle yerle bir oldu.
Gün geldi, Rabbin adaleti tecelli etmedi.
Bir gün önce var olan her şeyin, ertesi gün yok olduğu zamanlar yaşandı.
Ve soruldu: “Rabbim, bu olanlara neden izin verdin?”
Hiçbir cevap gelmedi.
Ya kelam sustu, ya biz duyamayacağımız yerlerdeydik.
Mucizeler gözümüzde mucize olmaktan çıktı.
Ruhumuzda bir şeyler eksildi, yetmemeye başladı.
Ve mekan dile geldi:
“Haydi göç vakti! Yola çıkma zamanı artık.”
Bir kez düştüyse bilince göç vakti, yolculuk başlamıştır.
Durduğun her an, acıyı büyütür.
Göç başladığında göklere bakan gözler yavaşça iner, kapakları ağırlaşır.
Tanrı, işitenin içinde yolculuğunu sürdürür göklerden inip.
Kelam artık içeriden gelir, oradan yankılanır.
Cevap olmaktan çıkan Tanrı, boşlukla, eşikle, sessizlikle görünür olur.
Kutsallık da bu yolculuğa katılmaya başlamıştır.
Yukarılardan… Uzaklardan…
Ömer Tamdoğan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder