Okuyun...ve bir daha okuyun...Sonra da 11 bordo berelimizin
kafasına çuval geçirildiğinde Amerika'ya nota verecek misiniz diye soran
gazeteciye " bu müzik notası değil" diye cevap veren bir başbakan
düşünün. Sonra her gün gelen şehit haberlerine rağmen "Terörle
mücadelimizde başarılıyız" diyen bu ülkenin bakanını düşünün. Hiçbir şehit
cenazesine yuhalanmaktan dolayı katılamayan iktidar mensuplarını düşünün. İki
askeri kaçırıldı diye (bakın öldürülmedi sadece kaçırıldı) 1000 den fazla
kişiyi katleden İsrail'i düşünün. Bin defa da gelsem bu hayata yine asker olmak
isterim ama Türk ordusunda değil diyen kendisine iftira atılmış ve mahkemelerde
süründürülen bir Türk Subayını düşünün...Aşağıya kısaca yazdım Er Musa olayını.
Atatürk gibi bir lidere sahip olduğum için yine bin defa on bin defa gurur
duydum...
14 Temmuz 1934… Kuşadası Kanapiçe koyunda Dipburnu karakolu
erlerinden beşi pusudayken, saat 16.00 sularında İngiliz askerlerinden 4’ü
çıplak olarak bir sandal ile kıyıya yaklaşırlar ve karaya çıkarlar.
Askerlerimiz uyarı ateşi ve teslim ol çağrısı yaparlar. Savaştan yenik çıkmış
ama hala bunu içine sindirememiş ve bunun verdiği eziklikle ara sıra bizim
kıyılara çıkmaya ve taciz etmeye devam eden İngiliz askerlerine bu sefer
bizimkiler acımazlar. Kaçanlardan üçü öldürülür diğeri kaybolur. Sandal Sisam
adasında demirlemiş İngiliz Harp gemisine aittir.
Olay derhal kaymakam Dilaver beye iletilir. Kaymakam hemen
Ankara’ya telgraf çeker. Başvekil İsmet Paşa’dır. Ankara bütün ayrıntıları
ister ve ancak uykusuz geçen bir geceden sonra 15 Temmuz’da ayrıntılı bilgi
Ankara’ya geçilir.
Gazi Paşa ise Kızılcahamam’da idi. Fakat olayları saati saatine
takip ediyordu.
Olayın üçüncü günü, yani 16 Temmuz öğleden sonrasına kadar,
Kuşadası'nda kayda değer bir şey olmadı. Olmadı ama Ankara'nın bütün dikkatleri
yine de oradaydı. Bu arada Kuşadası ve Ankara arasındaki telgraf tellerine
ambargo konmuş ve haberleşmede aksaklık olmaması sağlanmış.
Aynı gün öğleden sonra saat 14.00 civarında bir İngiliz Harp
gemisi Dipburnu’na gelir ve limanın 4 mil açığında durur. Akabinde kaymakam
Ankara’ya telgraf çeker ve “Karaya çıkmalarına izin verelim mi?" diye
sorar.
Ankara’nın cevabı kısa olur. "Gelen motoru yalnız liman
reisi karşılasın. Siz telgrafhanede bulunun. Sadece liman reisiyle
görüşsünler..." Ancak gelenler kaymakamla görüşmek istediklerini
söylerler hatta ayaklarına çağırırlar. Ankara ile irtibat telgrafın yanı sıra
manyetolu telefon ile de sağlandığından kaymakam derhal durumu arz eder
Başvekil İsmet İnönü’ye.
Telefonun diğer ucundan gelen ses şöyledir : “Gazi Paşa
Kızılcahamam’da, temas ediyoruz.”
Birkaç dakikalık beklemeden sonra şu cevap gelir.
"Kaymakamımız liman dairesine gitmeyecektir. Kaymakamı ziyaret etmek
istiyorlarsa, gelenleri Kaymakam Bey ancak kendi makamında kabul eder. Olayın
nasıl cereyan ettiğini sorarlarsa, münasip bir şekilde bilgi verir."
İki İngiliz subayı ve iki sivil gelir kaymakamın makamına.
Sivillerden biri iyi Türkçe konuşan bir rumdur.
İngiliz subayı askerlerinin kıyıya 50 metre kala denizde
vurulduğunu iddia eder. Kaymakam ise olayın böyle olmadığını açıklar. Dur
emrine itaat etmediklerini ve kanunlara göre bu kişilere ateş edildiğini
söyler. İki saat süren bir tartışmadan sonra Amiral Londra Hükümeti’nden
aldığını söylediği üç maddelik talimatı bildireceğini söyler ve şöyle der:
“Londra Hükümeti Osmanlı Hükümeti’ne şu isteklerin bildirilmesini ister”
Dilaver Bey, burada kumandanın lafını keser o an: -
Kumandan cenapları yanlış temas aramaktadırlar. Ben Türkiye Cumhuriyeti'nin
temsilcisiyim. Osmanlı Hükümeti'nin değil... İngiliz, kızararak ve özür
dileyerek "Türkiye Cumhuriyeti" olarak değiştirir lafını ve istekleri
sıralar!
1- Öldürülen subayın cesedini aramak üzere İngiliz
Donanması'na bağlı motorlar sahillerimize gelecekler ancak, bu araştırma
sırasında kendilerine ateş açılmayacağı hususunda yazılı teminat
verilecektir. 2- İngiliz bayrağına tarziye verilecek, ölen subayın
ailesine zarar ve ziyan ödenecektir. 3- Subaylarını öldürdüğünü tespit
ettikleri Balıkesirli er Musa, derhal yerinden alınarak cezalandırılacak ve
verilecek ceza kendilerine bildirilecektir.
18 Temmuz günü saat 15.20 sıralarında, Sisam sahillerinin
önünden 7 harp gemisi çıktı.. Bunlar ağır yolla Darboğaz'a doğru
seyrediyorlardı… Hemen Ankara’ya bildirildi. Alay kumandanı İlhami de İzmir
Valiliği’ne bir rapor yollar. “RAPOR: Darboğaz'a geldim. Sisam önünde 4
kruvazör, 7 torpido var. Kruvazörlerden biri, 'Queen Elizabeth'tir. Cesedi
aramak için yaptığım temasta, beni amiral gemisine çağırdılar. Gitmedim.”
Gazi Paşa, bütün bu olaylar sırasında Kızılcahamam'da
bulunmaktaydı.. Ve gelişmeleri de saati saatine izliyordu.. İngiliz
Donanması'nın tehditkar bir tavırla kıyılarımıza yaklaştığı kendisine
iletilince, Ankara'ya ve Kuşadası'na bağlı hatlardan emretti:
"Kanuni vazifesini yaptığı anlaşılan Türk eri
Balıkesirli Musa, yerinden alınamaz ve cezalandırılamaz. Gerekirse Musa için
Britanya İmparatorluğu ile hali mahasama (savaş) göze alınır...
Kızılcahamam'dan şimdi Ankara'ya hareket ediyorum. Ege Bölgesi'nde kısmi
seferberlik emrini veriyorum."
O dönemin Kuşadası Kaymakamı Dilaver Argun, Ata'nın bu
çıkışı ile ilgili olarak sonradan şöyle konuşacaktır: "Bu emir, bu
haysiyetli ses, beni ağlattı. Bütün yorgunluğumu alıp götürdü. Genç bir
kaymakam olarak, bütün benliğim gurur ve iftiharla sarsılıyordu. O günden bu
yana birçok valilik ve müsteşarlıklarda bulundum. Atatürk'ün görev aşkını
koruyan bu laflarını başka kimseden duymadım ve sözleri hiç
unutmadım."
İngilizler'in davranışlarının ne olacağı beklene dursun,
seferberlik emri de yerine getirilmeye başlandı.. Kuşadası halkının telaşa
kapılmaması için gerekli uyarılar yapıldı.. Seferberlik emri madem ki Gazi
Paşa'nın ağzından çıkmıştı, o halde en kısa zamanda yerine getirilecekti.. Öyle
de oldu.. Kuşadası ve havalisinde, en ufak bir aksaklığa meydan verilmeden her
şey tamamlandı..
İzmir Müstahkem Mevki Komutanlığı birlikleri, Balıkesir’den
2. Kolordu ile Afyon’daki 1. Kolordu bölgeye doğru yola çıkar!
Karar kesindi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten iktidar, “Er Musa için” dünyanın ‘kabadayısı’ İngiltere ile gerekirse savaşacaktır!
Bu kararlılık karşısında İngiliz elçisi, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ı ziyaret etmek zorunda kalır. Atatürk’ün Bakanı, Atatürk’ten aldığı talimat üzerine Elçi’yi hiç konuşturmadan, “İngiliz askerlerinin bağımsız bir devletin topraklarında ne işi vardır?” gibi seri sorularla bunaltır... Tehdit için gelen Elçi, sonunda özür diler ve sorun böylece kapanır.
Karar kesindi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten iktidar, “Er Musa için” dünyanın ‘kabadayısı’ İngiltere ile gerekirse savaşacaktır!
Bu kararlılık karşısında İngiliz elçisi, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ı ziyaret etmek zorunda kalır. Atatürk’ün Bakanı, Atatürk’ten aldığı talimat üzerine Elçi’yi hiç konuşturmadan, “İngiliz askerlerinin bağımsız bir devletin topraklarında ne işi vardır?” gibi seri sorularla bunaltır... Tehdit için gelen Elçi, sonunda özür diler ve sorun böylece kapanır.
Bu, haysiyetli bir lider ve haysiyetli bir millet için
kaçınılmaz bir durumdu.
