19 Nisan 2013 Cuma

Hayatımızın Senfonisinde bir "es"...


Dünyamızın git gide kalabalıklaşması, buna rağmen teknolojinin inanılmaz bir hızla ilerlemesi ve bu doğrultuda iletişim araçlarının da baş döndüren bir hızda gelişmesi ters mantık bir oluşumla insanları aslında birbirinden uzaklaştırdı.
İlginçtir, yapılaşmaların da yatay değil dikey bir yön alması ortaya ilginç bir sonuç çıkardı sanki.
Yatay yapılaşmaların olduğu yaşam yerlerine bakın, köy gibi kasaba gibi, küçük şehirler gibi, insanlar daha iç içe.
Gökdelen gibi rezidansların olduğu yaşam yerlerinde belki iki kasaba dolusu insan yaşıyor ama neredeyse kimse kimseyi tanımıyor. 
Birbirlerinden de uzaklaşmaya başladı insanlar.
Geldikleri yerden yani topraktan uzaklaşması, yalnızlıklarını çoğalttı.
Toprak ananın bir cezası gibi.
Neredeyse aynı ev içinde bile insanlar birbirlerine mail atma durumuna geldi.
İnternet, bir nimet olmanın yanında aynı zamanda sanal dünya olarak da verdiği rahatlıktan dolayı, sıcak ilişkilerden kopma sebebi olmaya başladı.
Bastırılmış duyguların açığa çıkmasında önemli bir aracı haline geldi.
Bu durum da sahte dünyalar yarattı.
Ve o sahte dünyanın albenisi kişileri kendine bağımlı, gerçek dünyaya karşı ise cesaretsiz kıldı.
Ne de olsa sanal dünyada istediği kimliğe bürünebiliyordu insan.
Ve istediği gibi iletişim kurabiliyordu kimliğine açığa çıkarmadan.
Aslında korkaklığını perçinlemeye başladı bu yolla.
Ve gittikçe gerçekten uzaklaşmaya başladı.
Birebir iletişimin o sıcaklığı yerini sanal dünyanın soğukluğuna bıraktı.
İnsanlar kendi elleriyle yazı yazmayı unutmaya başladı neredeyse.
Hatta o dereceye geldi ki klavye bile çok yerde yerini copy paste’e bırakmaya başladı.
Teknolojinin ilerleme nedeni olan insan hayatını kolaylaştırma amacı, beklenildiği gibi sonuçlar vermedi aslında.
Bu kadar kolaylık, insanı mutlu etme yerine mutsuz etmeye başladı.
Çünkü teknolojinin bu kadar ilerlemesi beraberinde bağımlılıklarında artmasına yol açtı.
Bunda kapitalist sistemin hakkını da yememek lazım elbette.
Çünkü bu bağımlılığın artması için çok bilinçli bir sistem yürütülmeye başlandı.
Cep telefonları, bilgisayarlar, arabalar vb. birçok hayatı kolaylaştırma araçlarının ve türevlerinin baş döndüren hızda gelişmesi, devamlı yeni modellerinin üretilmesi ve bu ürünlerin tüketiminin özendirilmesi için inanılmaz stratejilerin kullanılması, insanların büyük oranda bunlara bağımlı olmasıyla sonuçlanmış ve yaşamlarının önemli bir kısmını böyle gereksiz ayrıntılara odaklanarak geçirilmesi sağlanmıştır.
Ve hala da sağlanmaya devam etmekte.
İnsana kendini unutturacak ne varsa pompalanmakta.
Algılarını baş döndürücü bir şekilde bombardımana tutan kapitalist sistem, onların düşünmesini de istemiyor.
Çünkü düşündüklerinde yapmayacaklarından korkuyor.
Düşündüklerinde görmelerinden korkuyor.
Fark etmelerinden korkuyor.
Fark ederlerse tüketmeyeceklerini biliyor.
Yoksa asgari ücretle çalışan birinin maaşının belki iki katı fazla para verip cep telefonu almasını ve bir süre sonra almış olduğu modelin bir üstü çıktığında onu elde etmek için tekrar kredi kartıyla borca girmesini nasıl açıklayabilirsiniz ki?
Normal zekaya sahip birinin birkaç dakika düşünmesiyle yapmayacağı şeyi, belki de ileri zekaya sahip milyonca insan yapıyor ve bu borçların altına giriyor.
Yazık.!!!
Durup düşünmek lazım.
Düşünmek için durmak lazım.
Nefeslenmek lazım.
Hayatımızın senfonisinde ara sıra “es” vermek lazım.
Ki o “es” değil midir müziği dinlenebilir kılan…

Çok değil ara sıra da olsa kendi müziğimizi çalmamız lazım.
Çalamıyorsak da kendi “es”lerimizi kendimiz koymamız lazım…

                                                                   Ömer TAMDOĞAN

Aforizmalarım – Kısa Cümlelerin Uzun Yankıları - I "Hareketsiz duran her şey çürür, kokuşur.  Cevapların harap ülkesinde anlam, ne kada...