Dünyamızın git
gide kalabalıklaşması, buna rağmen teknolojinin inanılmaz bir hızla ilerlemesi
ve bu doğrultuda iletişim araçlarının da baş döndüren bir hızda gelişmesi ters
mantık bir oluşumla insanları aslında birbirinden uzaklaştırdı.
İlginçtir, yapılaşmaların
da yatay değil dikey bir yön alması ortaya ilginç bir sonuç çıkardı sanki.
Yatay
yapılaşmaların olduğu yaşam yerlerine bakın, köy gibi kasaba gibi, küçük
şehirler gibi, insanlar daha iç içe.
Gökdelen gibi
rezidansların olduğu yaşam yerlerinde belki iki kasaba dolusu insan yaşıyor ama
neredeyse kimse kimseyi tanımıyor.
Birbirlerinden de
uzaklaşmaya başladı insanlar.
Geldikleri yerden
yani topraktan uzaklaşması, yalnızlıklarını çoğalttı.
Toprak ananın bir
cezası gibi.
Neredeyse aynı ev
içinde bile insanlar birbirlerine mail atma durumuna geldi.
İnternet, bir
nimet olmanın yanında aynı zamanda sanal dünya olarak da verdiği rahatlıktan
dolayı, sıcak ilişkilerden kopma sebebi olmaya başladı.
Bastırılmış
duyguların açığa çıkmasında önemli bir aracı haline geldi.
Bu durum da sahte
dünyalar yarattı.
Ve o sahte
dünyanın albenisi kişileri kendine bağımlı, gerçek dünyaya karşı ise cesaretsiz
kıldı.
Ne de olsa sanal
dünyada istediği kimliğe bürünebiliyordu insan.
Ve istediği gibi
iletişim kurabiliyordu kimliğine açığa çıkarmadan.
Aslında
korkaklığını perçinlemeye başladı bu yolla.
Ve gittikçe
gerçekten uzaklaşmaya başladı.
Birebir
iletişimin o sıcaklığı yerini sanal dünyanın soğukluğuna bıraktı.
İnsanlar kendi
elleriyle yazı yazmayı unutmaya başladı neredeyse.
Hatta o dereceye
geldi ki klavye bile çok yerde yerini copy paste’e bırakmaya başladı.
Teknolojinin
ilerleme nedeni olan insan hayatını kolaylaştırma amacı, beklenildiği gibi
sonuçlar vermedi aslında.
Bu kadar kolaylık,
insanı mutlu etme yerine mutsuz etmeye başladı.
Çünkü
teknolojinin bu kadar ilerlemesi beraberinde bağımlılıklarında artmasına yol
açtı.
Bunda kapitalist
sistemin hakkını da yememek lazım elbette.
Çünkü bu
bağımlılığın artması için çok bilinçli bir sistem yürütülmeye başlandı.
Cep telefonları,
bilgisayarlar, arabalar vb. birçok hayatı kolaylaştırma araçlarının ve
türevlerinin baş döndüren hızda gelişmesi, devamlı yeni modellerinin üretilmesi
ve bu ürünlerin tüketiminin özendirilmesi için inanılmaz stratejilerin
kullanılması, insanların büyük oranda bunlara bağımlı olmasıyla sonuçlanmış ve
yaşamlarının önemli bir kısmını böyle gereksiz ayrıntılara odaklanarak
geçirilmesi sağlanmıştır.
Ve hala da
sağlanmaya devam etmekte.
İnsana kendini
unutturacak ne varsa pompalanmakta.
Algılarını baş
döndürücü bir şekilde bombardımana tutan kapitalist sistem, onların düşünmesini
de istemiyor.
Çünkü
düşündüklerinde yapmayacaklarından korkuyor.
Düşündüklerinde
görmelerinden korkuyor.
Fark etmelerinden
korkuyor.
Fark ederlerse
tüketmeyeceklerini biliyor.
Yoksa asgari
ücretle çalışan birinin maaşının belki iki katı fazla para verip cep telefonu
almasını ve bir süre sonra almış olduğu modelin bir üstü çıktığında onu elde
etmek için tekrar kredi kartıyla borca girmesini nasıl açıklayabilirsiniz ki?
Normal zekaya
sahip birinin birkaç dakika düşünmesiyle yapmayacağı şeyi, belki de ileri
zekaya sahip milyonca insan yapıyor ve bu borçların altına giriyor.
Yazık.!!!
Durup düşünmek
lazım.
Düşünmek için
durmak lazım.
Nefeslenmek
lazım.
Hayatımızın
senfonisinde ara sıra “es” vermek lazım.
Ki o “es” değil
midir müziği dinlenebilir kılan…
Çok değil ara
sıra da olsa kendi müziğimizi çalmamız lazım.
Çalamıyorsak da
kendi “es”lerimizi kendimiz koymamız lazım…
Ömer TAMDOĞAN