Önsöz
“Hafızanın Coğrafyası – Dört Lirik Durak” ile göçün yalnızca mekânla ilgili bir hareket olmadığını; zamanla, bellekle ve anlamla örülü bir yolculuk olduğunu hatırlatmaya çalıştım.
Bu dört metin, kimi yerde bir deneme, kimi yerde bir aforizma, kimi yerde düşünsel bir tez, kimi yerde ise şiirsel bir çağrı hâlini alıyor.
Bir bütünün parçaları olarak, okuyucuyu içsel bir yolculuğa davet ediyorum elimden geldiğince.
Önce sorularla başlıyor yolculuk; sonra zamanla yüzleşiyor, bilincin çağrısını işitiyor ve en sonunda şiirsel bir göç vaktine varıyor.
Yürümeye devam ediyorum, nefesim yettiğince bu yolculukta…
Umarım yollarımız bir yerlerde kesişir bir gün…
1. Lirik Deneme – Hafızanın Coğrafyası
Yola mı çıkmalıyım, göç mü etmeliyim?
Bir şeyler mi arıyorum, yoksa mecbur muyum, bilmiyorum...
Beni kendine çeken bir yol mu,
yoksa gitmek ve dönmemek mi?
Yüreğimde hiçbir kıpırtı yok.
Lakin suskun da değil; durmadan sorular soruyor.
Bir yanda üzerimde tonlarca yük var gibi hissediyorum.
Diğer yanda, beni olduğum yere bağlayan ip koptu kopacak gibi.
O ip bir kez koparsa, artık ne yola çıkmaktan söz edebilirim ne geri dönmekten.
Göç başlar çünkü.
Öyle ya, yolculukta geriye dönme düşüncesi vardır;
ama göç, dönüşü olmayan gitmedir.
Bir arayış değil, bir mecburiyet.
Yola çıkanın geçtiği yerlerde manzaradan aldığı keyfi göç eden almaz.
Çünkü göç eden, valizine gideceği yerleri değil, ardında bıraktığı hayalleri sığdırmıştır.
Düş kurmaz yola çıkan gibi; kuramaz.
O bir düşten uyanmıştır.
Bulunduğu coğrafyayı değil sadece, hafızasının coğrafyasını da değiştirir insan göç ettiğinde.
Bazı göçler bedenle değil, hafızayla yapılır çünkü.
İçinde olduğu coğrafyayı değiştirdiğinde değil; anlamlarıyla vedalaştığında da göç etmiş olur insan.
Bir evin, bir sokağın, bir ekmeğin kokusuna eşlik eden hatıraların anlamı başka bir iklimde silinmez belki ama başka anlamlara dönüşür.
Çünkü yanında taşıdığı o anlamların geldiği yerde karşılıkları yoktur.
Her şey yabancıdır ve her şeyin içi boştur.
Anlamlar ya anlamsızlaşmıştır ya da acıya dönüşmüştür göç edenin yüreğinde.
Eski haritalarda yönünü bulmaya çalışır,
oysa o haritalar geldiği mekâna ait değildir.
Tıpkı bastığı zeminin, hafızasının coğrafyasına ait olmaması gibi.
Belki de asıl mesele
yola çıkmak ya da göç etmek değil,
hafızanın coğrafyasında kendine bir yer bulabilmek.
Kim bilir?
2. Lirik Fragman – Göç Eden Zaman
Ne giden aynı kalıyor
Ne kalan
Mekân aynı yerde
Göç eden hep zaman
3. Lirik Tez – Göçe Çağrı
Zaman, sadece takvimlerden ibaret değil.
Bilincimizin ritmi de.
Bir düşünce bilinçte doğduğunda,
zamanla birlikte akmaya başlar.
Ve zaman, o düşüncenin koynundadır — iç içe, eş zamanlı.
Bu düşünce bir çağrı olabilir,
bir düş olabilir…
ya da sadece içsel bir kıpırtı.
Ama hareket başlamıştır artık
ve bu hareket, bedene yönelen bir çağrıdır.
Eğer beden bu çağrıya karşılık vermezse,
içsel zamanla dış gerçeklik arasında bir uyumsuzluk başlar.
Zaman gitmeye koyulmuştur,
ama beden aynı mekânda kalmaktadır.
Asıl acı
işte o zaman başlar.
4. Lirik Şiir – Göç Vakti
Kaybolur bazen insan
bildiğini sandığı yerde,
aynaya her baktığında
gördüğü surette.
Hatırlamaz da kimi zaman
aradığının ne olduğunu.
Kendisi midir?
Hakikat midir?
Yoksa birisi midir?
Gitmek ister.
Başka ülkelerde, başka coğrafyalarda
bulabileceğini zanneder.
Bildiğini sandığı yerde
olmamasını
bir türlü açıklayamaz çünkü kendisine.
Ve gider de.
Başka denizlerde, ovalarda arar.
Bulamaz bir türlü.
“Gitmek de çözüm değilmiş,”
diye düşünmeye başlar.
Nasıl bulacaktır aradığı çıkışı?
Ya da onu?
Ya da kendisini?
Sonra fark eder ki,
aradığını bulması için
gitmek yeterli değilmiş.
Göç etmesi gerekirmiş.
Bu, bir yeri
bir toprağı terk etmekle ilgili değil.
Bir düşü, bir hayali, bir özlemi
belki başka bir toprağa
ekmek aslında.
O ektiği yerde
inşa etmeye başlar kendini,
özünü, geleceğini,
belki de kaderini.
Kaybolduğu aynalarda
bulamaz kendini kişi.
Başka aynalar yapmalı kendine,
kendini arayabileceği.
Başka bahçeler derlemeli,
düşlerinin soluk alabileceği.
Başka verandalar inşa etmeli,
üzerinde doğan güne
merhaba diyebileceği.
Yolların da dili var, unutma.
Kulak ver—
bir şey fısıldar sana.
Ağaç değilsin sen.
Köklerin yok.
Kanatların var aslında.
Haydi,
Göç vakti.
Albatroslar gibi—
gidip de
dönmemeli…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder